Anne Babalar Buraya

KARDEŞİM KUŞ OLDU!

Bazen düşünürüm. Aslında bazen değil, hep düşünürüm.Çünkü düşünmek çok güzeldir. Eğer düşündüğüm şey de güzel bir şeyse… İşte o zaman daha da güzel olur düşünmek!

Peki, ne mi düşünürüm?

Birçok şey!

Mesela…

"En çok sevdiğim hayvan hangisi acaba?" düşünürüm.

Kelebek de olabilir aslında… Belki de maymun.

Yok yok… En sevdiğim hayvan, galiba… Dinozor!

Bilemedim. Bir karar veremedim.

En iyisi biraz daha düşünmek…

Ben tam böyle yatağımda uzanmış düşünürken, küçük kardeşim Mine yanıma geldi. İki kolunu kocaman açmış, adeta kanat çırpıyordu! Zıp zıp zıplıyor, bir taraftan da uydurduğu şarkıyı söylüyordu:

Mine Mine bir kuş olmuştuuuuu
Yatağına konmuştuuuuuuuuuuu

Sonra, kuşların kanatları gibi açtığı kollarını daha hızlı sallayıp odamdaki sandalyenin üzerine hopladı. Dizlerini büküp çömeldi. Bir kuş gibi sandalyenin üzerine konmuştu şimdi. Daha doğrusu, tünemişti !

Çünkü kuşların ağaç dalına konmalarına "tünemek" denir. Ne ağaç ne de dal vardı ortalıkta ama ağaçtan yapılmış bir sanDALyeye tünemişti işte kuş olmayan kuşumuz…

Çok komik bir çocuk şu Mine! Demek kendini kuş sanıyordu şimdi de!

Bir zaman da tutturmuştu, "Ben bir yavru kediyiiiiiim!" diye. Ellerini yere koyup, dört ayaklıymış gibi yürüyordu evin içinde. Ara ara miyavlıyor, annemin babamın bacaklarına sürtünüyordu.

Mine'nin bu sefer de kuş olduğunu görünce, düşünmeye bir ara verip sordum:

-Demek şimdi de bir kuş oldun, öyle mi?

-Ciiiiiik ciiiik!

Şuna bakın hele! Kuş oldu ya, konuşmayı da unutmuş, ciklemeye başlamış, iyi mi! Gerçi az önce şarkı söylüyordu ama… Demek ki sadece uçarken konuşabiliyor bu kuş!

-Ciiiiik ciiiik! 🐤
-Tamam tamam, anladım. Sen tam bir kuş olmuşsun! Peki, ne kuşu oldun? Onu söyle bari.

Mine, bir kuş gibi tünediği sandalyenin üzerinde kanatlarını (yani kollarını) oynattı yavaşça. Öyle hemen cevap verecek gibi görünmüyordu.

-O zaman ben tahmin edeyim. Yanlış tahmin edersem cikcikle, doğru tahminde bulunursam uçarak gel yanıma, olur mu?

Mine, kocaman gülümseyerek kafasını salladı. Bu oyun, şimdiden çok hoşuna gitmişti. Gözlerinden belliydi neşesi bizim kuşun!

Birazcık düşündükten sonra, ilk tahmini yaptım:

-Bence seeeen… Güvercinsin!

-Ciiiik ciiiik! 🐥

Tüh! İlk tahminim yanlış çıkmıştı. Sanırım biraz daha düşünmem gerekiyordu…

Babam ne zaman bir şey düşünse, önce elini çenesine koyar. Eğer düşündüğü şeyi hemen bulamazsa, bu sefer de başını kaşımaya başlar. Hatta çoğu zaman öyle çok kaşır ki başını, saçları dağılır ve dimdik olur! O kadar komik görünür ki o zaman. Babam düşündüğü şeyi bulana kadar, biz de karşısında gülmekten yerlere yatarız!

Ben de hemen elimi çeneme koydum, babam gibi. Biraz da böyle düşüneyim …

-Bence seeeeen… Serçesin! Hem de minik serçe!

-Ciiiik ciiiik!

Yine bilemedim! Sanırım biraz da başımı kaşımam gerekecekti. Saçlarım dağılacak biraz ama… Düşünmek insanın saçlarına pek de iyi gelmiyor doğrusu!

Başımı kaşımaya başladım. Mine de karşımda kıs kıs gülmeye başlamıştı şimdi. Herhalde dağılan saçlarımla ben de yavaş yavaş bir kuşa benziyordum!

-Bence seeeeen… Bir kargasın! Kapkara bir karga!

-Ciiiik ciiik!

Amanın! Nasıl bir yanlışlık yaptım ben! Hiç karga olur mu… Eğer karga olsaydı "Ciiik ciiik!" diye değil, "Gaaak gaaak!" diye ötmesi gerekirdi.

Ben hâlâ Mine'nin hangi kuş olduğunu bulamamıştım. Bu sefer başımı daha hızlı kaşımalı, saçlarımı iyice dağıtmalıydım. Başka türlü doğru cevabı bulamayacaktım galiba…

Ben böyle derin ve bol saç dağıtmalı düşüncelere dalmışken, mutfaktan gelen annemin sesi duyuldu:

-Haydi çocuklar! Kahvaltı hazır. Bakın, babanız sıcak sıcak simit de almış!

Mine, "simit" lafını duyar duymaz yerinden fırladı. Kollarını yine koskocaman açtı ve kanat çırpa çırpa mutfağa doğru koştu…

Yani, uçtu!

-Mine simit çok sever! Simiiiiit!

İşte o zaman, tıpkı çizgi filmlerdeki gibi başımın üzerinde bir ampul yanıverdi…

Bulmuştum! Mine'nin hangi kuş olduğunu şimdi bulmuştum işte!

Ben de hemen yatağımda kalktım ve Mine'nin ardından mutfağa doğru koşarken heyecanla bağırdım:

-Buldum! Sen bir martısın! Martı! Çünkü martılar simidi çok sever!

Mutfağa girdiğimde, annem ve babam bizim bu halimize gülüyorlardı. Mine ise çoktan kahvaltı masasına oturmuş, yani konmuştu, daha da doğrusu tünemişti bile. Çıtır çıtır simidini yemeye koyulmuştu.

Ben de kahvaltı masasına geçip babamın yanına oturdum. Babam hâlâ gülüyordu. Darmadağın olan saçlarımı eliyle düzeltmeye çalışıyordu bir yandan da.

Sonra, şu pek çok süper güzel teklifi yaptı bize:

-Madem aramızdan bazıları martı olmaya karar vermiş, biz de bugün sahile inip martılara simit atalım mı biraz? Güzel pazar günümüz daha da güzelleşsin!

Babamın bu teklifine öyle çok sevindim ki! Zıp zıp zıplayıp bağırıverdim oturduğum yerden:

-Yaşasın! Martılara simit atmaya gideceğiz!

Mine ise birden yüzünü asmıştı. Neden ki? Bu muhteşem teklif neden üzmüştü acaba Mine'yi?

Mine'nin bu halini gören annem, sevgiyle kucakladı kardeşimi.

-Üzülme küçük martı… Senin simidini vermeyeceğiz sahildeki martılara. Daha bir sürü simidimiz var. Sen afiyetle ye simidini bakalım…

Ah be Mine! Şuna bakın hele…

Susamlı dişleriyle, afacan afacan gülmüyor mu bir de!

Yazar: Doğukan İşler
Çizer: Zeynep Hafsa Günhan

Kardeşim Kuş Oldu!
00:00
00:00