Anne Babalar Buraya

HAVADA DENİZ- ŞİMDİKİ DURAĞIMIZ LONDRA!

Kardeşim Derya'yla günlerdir bir o yana bir bu yana dolaşıp duruyoruz. Aklımızda tek bir soru var: "Ne zaman gidiyoruz?" Bayram tatilinde gidecekmişiz ama beklemek o kadar zor ki! Bu kez nereye mi?

LONDRAAAA!

Londra öyle bir yer ki herkesin ilgisini çekecek bir şey var. Hepimiz sabırsızlıkla belirlediğimiz yerlere gitmeyi bekliyoruz. Benim aklımda tek bir şey var dinozorları görmek! Dinozorların Londra'da yaşamaya devam ettiğini sanmayın. Tabii ki bu mümkün değil ama müzelerinden birinde kocamaan bi dinozor fosili maketi varmış.

Tanışacağımız anı iple çekiyorum sevgili dostum T-rex!

İstanbul'dan Londra 4 saate yakın sürdü. Ben yine uçaktaki bütün oyunları oynadım. Uçak inişe geçtiğinde içim içime sığmıyordu. Havaalanından taksiye binip dooğru otele gittik. Eşyalarımızı yerleştirip fotoğraf makinalarımızı hazırladık.

İlk durağımız Piccadilly Circus'tu.

Londra'nın merkezinde kocaman reklam ekranlarının olduğu bir yer burası. Çok kalabalık ve gürültülüydü. İki katlı kırmızı otobüsleri görünce çok heyecanlandım. Yürürken kocaman M&M's Mağazası gördük. Rengarenk şekerler, M&M's maskotları ve oyuncaklarla doluydu. Annemle kısa süreli bir bakışmadan sonra içeri daldık.

Bu gezinin karşılığı olacağını hissetmiştim ki bir sonraki durak Harrods oldu. Burası Londra'nın en ünlü alışveriş merkezlerinden biri. Çoook eskiden 1800'lü yıllarda yapılmış. Zaten binadan anlaşılıyor ne kadar eski olduğu. Annemin buradan çıkması oldukça uzun sürse de burayı da kazasız belasız atlattık.

Bayramlaşma için rotamız Trafalgar Meydanı'ydı.

Annemin yakın dostlarından Gökçen teyze ve Zeynep teyzeyle buluştuk. Gökçen teyzenin minik kızı Gül Ayşe de bizimleydi. Bu meydanda binlerce Müslüman bayramlaşmak için toplanmıştı. Bu kadar başka milletten Müslüman kardeşlerimizi bir arada görmek beni çok şaşırttı. Meydan adını İngilizlerin Fransız ve İspanyolları yendiği Trafalgar Savaşı'ndan alıyormuş.

Hep birlikte Big Ben ve London Eye'ı görmek için yola koyulduk. Babam Big Ben'in tadilattan yeni çıktığını söyledi. Çok şanslıymışız uzun zamandır tadilatta olduğu için sessizliğe gömülmüş. Şanslı olduğumuzu biliyordum.😀

Big Ben büyüük bir saat kulesi.

Westminster Sarayı'nın hemen yanında. Londra'nın en ünlü simgelerinden biri. (Kırmızı iki katlı otobüslerden sonra tabii😀) Önünde bir sürü fotoğraf çekildikten sonra London Eye'a gittik. London Eye kocamaaan bir dönme dolap. Çok büyük olduğu için, içindeyken bütün şehri görebiliyorsunuz. Ama binmek için upuzuuun bir kuyruk beklemek gerekiyor. Derya binmek için ısrar etse de vaktimiz olmadığından binemedik.

Günü Hyde Park'la kapatmak istedi annemler, biz de itiraz etmedik. Gökçen teyzenin eşi Ahmet abi bizi parka götürdü. Burası kraliyet parklarının en büyüğüymüş. Heykeller, göl falan var. İnsanlar buraya piknik yapmaya, koşuya, yalnızca bankta oturup kitap okumaya bile geliyor. Derya ve Gül Ayşe etrafta koşturup dururken biz de piknik yaptık. Gül Ayşe'ye getirdiğimiz kitaplar çok hoşuna gitti. Parkta ona kitaplar okudum, o da bana okulunu anlattı. Sonra bizi otelimize bıraktılar.

Ertesi gün rotamız müzelerdi!

Kahvaltıda İngiliz kahvaltısı ettik. Tabakta sosis, yumurta ve fasulye vardı. Şaşırdınız değil mi?

İngilizler kahvaltıda fasulye yiyormuş.

Ben de başta annemler bana şaka yapıyor sanmıştım ama etrafa şöyle bir bakınca doğru olduğunu anladım. Geldiğimiz günden beri aklımda olan tek bir yer vardı: Doğa Tarihi Müzesi. Dinozorlara hiç bu kadar yakın olmamıştım. Müzeye girdiğim anda karşımda kocaman dinozor iskeleti Dippy'yi gördüm. Heyecandan nefes almayı unutmuştum sanki. Etrafımda bir sürü başka dinozor iskeleti de vardı. Ara sıra dinozorlardan gelen sesler beni yerimden sıçrattı. Müze yetkilileri dinozorlara olan ilginin hiç kaybolmaması için böyle bir şey yapmış.

Nereden bilebilirdim ki?

Müzede milyonlarca hayvan, fosil, böcek, bitki ve binlerce mineral sergileniyor. Hepsi öyle güzel kurgulanmış ki gezerken bir an bile sıkılmadım. Ayrıca çocuklar için seminerler ve gösteriler de yapılıyormuş. Kâşif sırt çantasıyla bitkileri ve hayvanları yakından tanıyabiliyorsunuz.

Bir sonraki durak Londra Bilim Müzesi'ydi. Burası her yıl binlerce turist tarafından ziyaret edilen büyük bir müze. Müzede 300 binden fazla parça varmış. Bir de Bilim Gecesi adı verdikleri etkinliklerde çocuklar aileleriyle birlikte geceleri bilimsel aktivitelere katılabiliyormuş. Geceyi müzede geçirdikten sonra sabah kahvaltısında bilimsel filmler izleyip aktiviteyi bitiriyorlarmış.

Bunu duyduktan sonra anladım ki Londra'daki müzeler çocuklar için oyun parkı gibi!

Babam British Museum'a da gitmek istiyordu. Eve dönmeden önce mutlaka orayı da görmemiz lazım dedi. British Museum'da dünyanın her yerinden gelen arkeolojik kalıntılar, el yazmaları, kitaplar, heykeller var. Biz çabuk sıkılınca buradan çıkıp Buckingham Sarayı'nı da görmeye karar verdik. Kraliyet ailesinin yaşadığı bu sarayda televizyonda gördüğümüz halkı selamladıkları ünlü balkonları var. İçinde 775 odası varmış. O kadar odada ne yapıyorlar ki? Çok saçma!

Londra gezimizin sonuna gelmiştik. Havaalanına giderken Gül Ayşe'nin de bizi uğurlamaya geldiğini gördüm ve çok sevindim. "Mutlaka yeniden gelin," dedi annesi, çok sevinim. Çünkü Londra'da o kadar çok yapacak şey var ki daha macera yeni başlıyor!

Bir sonraki sefer Harry Potter'ın Hogwarts'a gittiği tren istasyonu Platform 93/4'e gitmek için babamdan söz bile aldım!

🖊 Nilüfer Taktak

🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu