Anne Babalar Buraya

HAVADA DENİZ-KARDEŞ ŞEHİR BAKÜ!

"Salam Derya, neceseeen?"

"Offfff yeter artık! İki kelime öğrendin aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun," dedi Derya. Haklıydı. Daha fazlasını öğrenmem gerekiyordu. Ee bunun için de tabii Azarbaycan'a gitmem! Bu iş için de tek adres vardı: babam!

Babam bir süre önce uçuş programını bizimle paylaşma gafletinde bulundu. Pilotların aylık uçuş programları oluyor. O programlara uçaklarını uçuruyorlar. Babamınkini bugüne kadar görmemiştim hiç. Sanırım onun da boş bir anına gelmiş olacak ki bize gösterdi. Yoksa bu hatayı yapar mıydı?

Her gün başına dikilip "Eee nasıl geçti Pekin?" "Ne o Atina'ya gitmiyor musun?" şeklinde sorular soruyorum.

Bunları sorarken yanıma da bavulumu alıyorum. Ne olur ne olmaz. Belki "Ah Deniz iyi ki sordun canım oğlum. Bugün uçağı uçuracak halim yok. Gel bi ucundan da sen tut," falan der. Belli mi olur? Ben yine hazırlıklı olayım da.

Neyse ne diyorduk? Babam iki gün sonra Bakü'ye gidecekmiş. Ben de canımız kardeş ülkemizi çoook merak ediyordum. Fırsat bu fırsat bir iki kelime Azerbaycan Türkçesi öğreneyim dedim. Ama gerçekten iki kelimeden öteye gidemedim. Bunu biraz geliştirmem lazım. Bavul hazır, ben hazırım da küçük bir eksiğimiz var: babamın bundan haberi yok! Olsun zamanla o da olur. 😀

"Baba duydum ki yolculuk Bakü'yeymiş. Yaxşı səfərlər!"

"Diyorum ki iyi yolculuklar. Acaba beni de yanına almayı düşünür müsün?"

"Deniz hemen gidip geleceğim. Sizinle sonra bir plan yapar hep birlikte gideriz."

"İyi ama sence de ben bazı şeyleri hak etmedim mi? Baksana bir sürü şey öğrendim. Bunlar içimde kalmasın.

Hadi be at beni kokpite gidelim baba-oğul!"

Babam bir durdu düşündü. Annemle göz göze geldiler. Bakışlarıyla "Olur mu sence, uslu durur mu?" falan diye sordu annem de "Durur durur al götür bence" diye onayladı. Yani bence tam olarak böyle oldu ki babamın ağzından minik bir "İyi peki," çıktı.

İstanbul-Bakü arası uçuşumuz yaklaşık üç saat sürdü. Haydar Aliyev Havalimanı'na indiğimizde çok heyecanlıydım. Mən çox həyəcanlıyam! Nasılım ama 😀

Babam evdeyken beni sıkı sıkı tembihlemişti. Bu hızlı bir gezi olacakmış. Çünkü kısa bir zaman içinde dönmemiz gerekiyormuş. Sırf ben istedim diye getirmişmiş falan filan… Yahu dil hemen öğrenilir mi babacığım?

Otele eşyaları bıraktığımız gibi dooooğru İçeri Şehir dedikleri bölgeye gittik. Bir sürü tarihi eserin olduğu bu bölge Unesco Dünya Tarihi Mirasları Listesi'ne alınmış bile. İyi ki de alınmış, öyle güzel yapılar var ki kendimi eski bir filmde gibi hissettim. Burası çoook eskiden Tarihi İpek Yolu'nun da üzerindeymiş.

İçeri Şehir'in de içinde Şirvanşahlar Sarayı var. Buranın en önemli yapılarından biriymiş. Eskiden hastane ve kışla olarak kullanılmış ama şimdi müze olmuş. Biz de içine girdik. İçinde şahlara ait özel ve çok değerli olduğunu düşündüğüm şeyler var.

Bakü'de bir de Kız Kulesi var. Şaşırdınız değil mi?

Bizimki gibi denizin ortasında değil ama bu kule de çok eski ve güzel. Eskiden deniz feneri olarak kullanılıyormuş çünkü Hazar Denizi'nin suları ayaklarına kadar geliyormuş. Ama şimdilerde üstüne de çıkılıyor. "Bu gala daşlı gala" türküsündeki "daşlı gala" da bu kuleymiş! Biz birkaç fotoğraf yakalamak için üst bölümüne çıktık.

Derya bunları kaçırdığına çok üzülecek!

Yürü yürü yorulmuştuk. Babam "Haydi bir şeyler yiyelim," dedi. Bu teklife bu kadar sevineceğimi düşünmezdim. Geleneksel Azeri yemekleri yiyebileceğimiz bir yere oturduk. Önce Döşbere Çorbası içtim sonra da kuzu etli ve patatesli bir yemek olan Piti Aşı'nı yedim. Babam da Şah Pilavı'na bayıldı. Yemekten sonra ikram edilen Şekerbura tatlısını keyifle mideye indirdim.

Yemekten sonra ilginç binalara bayıldığımı bilen babam beni Haydar Aliyev Kültür Merkezi'ne götürdü. Burası gerçekten çoook değişik. (Mutlaka internetten bir araştır.) Zaha Hadid adında ünlü bir mimar yapmış ve mimarlık ödülü kazanmış. Binanın içinde sergiler, konserler, atölye ve müze gibi şeyler var. Biz uzun kalmayacağımız için detaylı gezemedik.

İkinci gün uyandığımızda çok heyecanlıydım. Çünkü Azerbaycan'ın en ilginç yerlerinden birine gidecektik:

Yanardağ!

Kendi kendine yanan ateş beni çok şaşırttı. Yüksekliği bazı yerlerde 3 metreyi buluyor ve uzunluğu 10 metre kadar. Bu dağlarda çıkan ateş Azerbaycan'ın Ateş Ülkesi olarak anılmasına sebep olmuş. Yanardağ korumaya alınmış ve karşısında amfitiyatro var. Bir de burada tam olarak ne oluyor anlamak için yanındaki müzeyi de gezebilirsiniz. Biz öyle yaptık ve gördüklerim beni daha da hayrete düşürdü!

Eve dönmeden önce son kez Bakü Türk Şehitliği'ne götürdü babam beni. Osmanlı'dan yardım isteyen Azerilere asker yardımı göndermişiz. Ve kahraman askerlerimiz burada şehit düşmüş. Tam 14 Türk Şehitliği varmış şehirde.

Biz dönüş yolundayken babamdan duydum, Bakü'de Formula 1 yarışları yapıldığı zaman şehrin yolları bütün yarışlara pist oluyormuş. Biz göremedik ama şehrin içinden geçen F1 arabalarının mücadelesini izlemek çok keyifli olurdu.

Belki sen görürsün...

🖊 Nilüfer Taktak

🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu