Anne Babalar Buraya

HAVADA DENİZ - ANİMASYON YURDU JAPONYA

"Koca bir çizgi filmin içine girmek ister misiniz?"

soruyu soran annemdi. Derya'yla birbirimize baktık. "Yani çizgi film gibi bir şehrin içine?" İkimiz de aynı anda "EVEEEET!" diye bağırdık.

İyi ama yolculuk nereyeydi böyle?

Annem bizimle böyle oyunlar oynamaya bayılır. O kadar çok şaka yapar ki bütün bunlar aklına nereden geliyor ki diye düşünür dururum. Yine şakalarından biri sanmıştık.

Ama yanılmışız, şaka değildi, Tokyo'ya gidecektik!

Tokyo, Japonya'nın başkenti. Daha önce Japonya'ya dair çok şey duymuştum ama Tokyo deyince de aklıma ilk olimpiyatlar geliyordu. (Hatta Derya izlediklerinden gaza gelip okçu olmaya karar bile vermişti. 😂 )

Geziden önce uzun araştırmalar yaptığımdan bahsetmiştim size değil mi? Ama bu kez babam ve annem daha önce Japonya'ya gittiği için Tokyo'yu onlardan dinledik. Ee, gezdiği yerleri anlatmaya bayılan insanlar hiç susmadığından biz de uzun uzuuun dinlemek zorunda kaldık. E tahmin edersiniz ki, bu kadar uzun dinleyince de sıkılmaya başladık.

"Bu hikayedeki gezginler biziz, öyle oturup günlerce sizi dinleyemeyiz, hadi yola koyulalım!"

demek zorunda kaldım da maceramız başladı.😊

Arkadaşlar Tokyo'da iki havalimanı var. Biz şehrin çook uzağında olan Narita Havaalanı'na indik. Daha iner inmez Japonca anonslar, hızlı insanlar dikkatimi çekti. Havaalanından çıkıp trenle Tokyo'da kalacağımız otele ulaştık. Ha bu arada, Japonların trenleri çoook ünlü. Şinkansen dedikleri neredeyse uçak kadar hızlı trenleri var. Bunlarla ülkeyi bir uçtan diğer uca dolaşabilirsiniz. Öyle rahat ki!

10 saat boyu yol gittiğimiz için bir de üstüne saat farkı eklenince çok yorulduk ve hemen otele gittik. (Tokyo ve İstanbul arasında tam 6 saat fark var!) Odamız daha önce başka şehirlerde gördüğümüz gibi değildi. Biraz (yani ufacıık) küçüktü ama o kadar yorulmuştuk ki mışıl mışıl uyuduk. (Derya kafasını yastığa koymadan uyuyakaldı eheh).

Ertesi gün ünlü Shibuya'ya gidecektik. Shibuya metro durağı çıkışında insanların çevrelediği bir şey dikkatimi çekti: Hachiko Heykeli!

Heykeli yapılan bu köpek, sahibi öldüğünde onu her sabah istasyonun başında beklemiş. Bu yüzden buraya onun adını vermişler ve köpeğin heykelini dikmişler. Filmi bile çekilmiş! Köpekçiğe çok üzüldüm ama onu çok da sevdim.

Gelelim Shibuya denilen yere. O kadar kalabalık o kadar kalabalıktı ki, bi an

"Acaba dünyayı istila eden zombilerden mi kaçıyorlar?"

diye düşündüm. Burada biir sürü insan aynı anda karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Herkes o kadar hızlı ki izlerken başım döndü.

İşte biz de insanlardan oluşan bu koca denize dalıp karşıdan karşıya geçtik. Biraz yürüdükten sonra küçük bir ramen dükkanında bir şeyler yemek için durduk. Ramen, içinde bir sürü sebze olan Japon çorbası gibi bir şey. Babam çok seviyor, biz de sevdik.

Yemekten sonra annem "Hani size çizgi filmlerde hissedeceksiniz demiştim ya, işte şimdi hazır olun" dedi. Yeniden yola koyulduk ve Harajuku Bölgesi'ne gittik. Burası kalabalık bir bölge (kalabalık olmasına şaşırdınız mı? "Tabii ki hayır!" dediğinizi duyar gibiyim... ) ve herkes kostümler giymiş. Evet evet yanlış duymadınız, sokağın ortasında bir sürü kostüm giyip dolaşan insan var. Yeşil saçlı, kocamaaan ayakkabılı, çizgi film karakteri gibi giyinen öyle çok insan vardı ki çok şaşırdık.



Bir de bir sürü mağaza, ilginç şeyler satan dükkanlar, tatlıcılar falan da vardı. Gördüğümüz her şeye şaşırdıktan sonra hava biraz da kararmaya başladığı için Shinjuku'ya doğru yola koyulduk.

Shinjuku kocamaaan rengarenk tabelalarla dolu bir yerdi. O kadar çok ışık vardı ki gezerken gözlerimiz acıdı. Babam "Bugünlük bence bu kadar yeter bir şeyler yiyip otelimize dönelim" demese Tokyo'yu karış karış yürümeye devam edebilirdik.

Ertesi günkü plan için çok heyecanlıydık. Sabah erkenden kalkıp yola çıktık. Taa evde bulup biletlerini aldığımız bir müzeye gidecektik. Müze o kadar değişikti ki içeride neler yaşayacağımı çok merak ediyordum. Müzeye giderken bindiğimiz metro suların üstünden geçti. Geçerken Tokyo'da da Disneyland olduğunu öğrendim...

Gideceğimiz yerin adı dijital sanat müzesi olan Teamlab Borderless Müzesi'ydi. Şehirde her an olduğu gibi yine kalabalık vardı ve yine sırada bekledik. (Buranın en kötü şeyi bitmeyen kuyruklar!) Müze bir sürü farklı odadan oluşuyor ve her odanın başka bir hikayesi var. Bütün odalar ışıklarla süslenmiş.

Zıp zıp zıplanan yerler, kocamaaan toplar, oyun odaları ve daha birçok değişik konsept vardı. Hepsinde uzun uzun oynadık ve çok eğlendik.😀

Bir sonraki durağımız Tokyo Doğa ve Bilim Müzesi'ydi. Derya buraya gitmeyi çok istedi. Yoksa açıkçası ben çok yorulmuştum, gitmesek mi demiştim. Ama tabii her zamanki gibi gittiğimizde çok mutlu oldum.

İçinde hayvan fosilleri, ilk insanlar, dinozorlar ve daha bir sürü şey vardı. Nasıl mutlu olmayayım!

O gün akşama doğru Akihabara'ya da gittik. Burası büyük bir oyun salonu gibiydi. Bir sürü oyun salonları, elektronik eşya dükkanları, çizgi romancılar, kocamaan oyuncakçılar... Öyle büyük video oyun salonları var ki gördüğümüz her şeye çok şaşırdık. Ayrıca bu kadar büyük oyuncakçıları görüp eli boş gitmek olmazdı değil mi? Derya da ben de uzun uzun düşünüp kendimize sevdiğimiz oyunları aldık.

Burada bir de kocaman manga dükkanları vardı. Bildiğiniz gibi Manga Japonların çizgi romanlarına deniyor. Ve burası adeta animasyoncuların yurdu.

Evet, Tokyo gezimiz burada bitti ama bu defa gezi bitiyor diye çok üzülmedik. Çünkü Japonya gezimiz devam edecekti...

Babamın uçurduğu uçaklar kadar hızlı olan Şinkansen'e atlayıp Osaka, Kyoto ve belki başka başka şehirleri gezecektik. Kim bilir bir başka yazımda da onlardan bahsederim.

Şimdilik hoşça kal Tokyo, yine geleceğim! Eminim yine geleceğimm...✈️

🖊 Nilüfer Taktak

🎨 Feyza Eryüksel Koyunoğlu